Bir dikiş hikayesi

7. sınıftayken annem bir dikiş makinesi almıştı. Full elektrikli, süper teferruatlı, zamanın en sofistike aygıtı. Kimse işin içinden çıkamıyor. Bir manueli var, ansiklopedi gibi. Kar tatili oldu, aktivite imkanı zaten pek yok, ha bir de üstüne karnede 6 kırık var, çıkıp mahallede naylon torbayla kaymak dışında kös kös evde pinekliyoruz. Açtım Singer’i, aldım manueli, yedim yuttum ne var ne yok. İki gün sonra makineyi çözdüm, anneme “bak” dedim ve bir parça kumaş alıp zart diye ilik açtım 7 saniyede. Gözleri yuvalarından fırladı. Haber mahalleye çabuk yayıldı. İki saat sonra kapı çalındı, 1 numaradaki Aysel teyze geldi, onun proje aşamasındaki teğellenmiş ceketi adam ettim 15 dakikada. 3 tane de atölye işi ilik açıp Aysel teyzeyi yolcu ederken Serap Teyze belirdi. Onda da benzer makine varmış ve bana iğneyi doğru takıp takmadığını sordu. Cevap olarak “Punç iğnesi mi, ince kumaş için mi Serap teyze” deyince sadece “ne diyorsun evladım” diyebildi. Ona ve diğer mahalle ahalisine genel bir dikiş makinesine giriş dersleri verdim. Dersin sonunda makinenin maharetlerini göstermek için çiçek şablonunu takıp brode yapınca herkes tarafından zaten freak olarak görülen bendeniz tüm mahallelinin hayret nidalarıyla şovumu bitirdim.

Daha sonra karlar eridi, okullar açıldı ve benim dikiş kariyerim sona erdi. Ne zaman bir Zetina şarkısı duysam, veya bir Singer panosu görsem içim bir cız eder.

Yazan: Burak Atasavun

Scroll to Top